film

  • uçurtmayı vurmasınlar
  • akıl defteri
  • the schindler s list
  • sin city

25 Ekim 2010 Pazartesi

Yaşamı nasıl algıladığın değilmiş önemli olan onu nasıl yaşadığınmış.Yani nedensiz, ayrıntının önemli olmadığını her koşulda asıl olanın bir tek sonuç olduğunu yeni anladım.
Yıllarca biriktirdiğimin umarsız anılar yerine bir yaşam biçimi olmasını isterdim.edindiğim herşey algılarımı biçimlendirdi.hayatın daha naif,ayrıntıların anlamlı olduğu bütünün kabalığındansa ince ince örülmüş emeklerin yarattığı bir yaşam düşledim hep.biriktirdiğimin bu olduğunu sandım .
ey bu satırların okuyucuları yalan hepsi yalan aslolan bütünmüş asloan sonuçmuş.kırılgan yapraklar sakınılmazmış.kendini tamir edebilirse ne ala.
artık dik durma zamanı artık herşeyi, en ufak ayrıntıyı bile gözetip elini o yaprağa uzatma zamanı değil.bırak kendisi öğrensin kalkmayı.
keşke bu dediklerimi yapabilecek kadar kayıtsız olabilseydim.bunları yapabilmek için bir tek kendini sevebilmek kendini herkesten değerli görmek lazım.
işte bn bunu yapamam yapmam .işte bu yüzden ben hep elimi uzatmaya mahkumum.işte bu yüzden tekrar tekrar yenilgiye mahkum yaşayacağım.
herşeye rağmen bir gülüş yetecek mutlu etmeye beni ve o gülüşün sahibinin tek bakışı yıkmaya.çoğu zaman belli etmeyeceğim üzüntümü ben kendi kendimi sararım.onu sarmak için varım o gülüşün sahibi yalnız yürümesin benim tek mutluluğum olacak.ölene dek uzatacağım elimi yeter ki o görüp tutmak istesin başka hiçbir şey istemiyorum bu zamana kadar da istemedim.
ne yapalım ben buyum

22 Şubat 2010 Pazartesi

ol-im-pi-yat

evet gelin biraz olimpiyatlara bakalım.Vancouver 2010 kış olimpiyatlarına ev sahipliği yapıyor.Vancouver Kanada'nın Britanya Kolombiyası eyâletinde bulunan bir şehirdir. Batı Kanada'nın en büyük, ülkenin de üçüncü büyük metropolüdür.ki adını İngiliz Kraliyet Deniz Kuvvetleri kaptanlarından George Vancouver dan alması da anlamlıdır.
şehir bize olimpiyatlar sayesinde kimilerinin(a.negri.m.hard)imparatorluk dediği neoliberal ve veya küresel kapitalizm okuması yapmamızı sağlıyor.hiçbir yorum yapmadan yalnızca elimdeki verileri sıralayacağım.bireysel okumalar sonucunda bakalım bu veriler bize ne anlatacak.
-Olimpiyat sponsorlarının dışında hiçbir firmanın şehirdeki bilboard lar da yada otobüslerin üstünde reklam vermesi yasak
-Kuzey halklarının yol gösterici olarak belledikleri taş heykel İnukşuk un olimpiyat logosuna girmesine rağmen şehirde neredeyse yerlilere ait hiçbir şey bulunmamakta.
-protestoların temel sloganı çalıntı toprakta olimpiyat olmaz.
-olimpiyatlarda vancouver in harcadığı para 6 milyar dolar.
-beklenen en yüksek gelir 1 milyar dolar.
-22 yaşındaki Gürcü kızakçı Nodar Kumaritashvili’nin açılış törenine saatler kala feci şekilde ölmesini engelleyecek teknik destek(pist bakım ve yenilenmesi)yaklaşık 500 bin dolardı.
-2004 de atina olimpiyatlar için7 milyar euro borçlandı.
-Montreal, 1976 olimpiyatları için girdiği borcu 2002 yılında kapatabildi.
-eyalet yönetimi sağlık harcamalarını 330 milyon dolar azalttı, sanat ve kültür bakanlığı bütçesini ise %80 oranında makasladı.
BİRAZ TARİH
-spor sadece gerçek şeytanı gizlemeye yönelik bir ideolojik perde değil,insanlığın kültürel izlerini silmeye,sivil toplumunun özgürleştirici mirasını yok etmeye etmeye yönelik bir burjuva aracıdır.(prof.dr.lubodrag simonoviç.spor kapitalizm ve yıkımı)

-1936 Berlin Yaz Olimpiyat Oyunları

Ev sahibi şehir: Berlin, Almanya
Resmî slogan: -
Katılan ulus sayısı: 49
Katılan sporcu sayısı: 3963 (331 kadın, 3632 erkek)
Karşılaşma sayısı: 19 dalda 129 karşılaşma
Açılış tarihi: 1 Ağustos 1936
Kapanış tarihi: 16 Ağustos 1936
Resmen açan: Adolf Hitler
Olimpiyat Ateşi'ni yakan: Fritz Schilgen
Sporcu yemini eden: Rudolf Ismayr
Hakem yemini eden: -
Olimpiyat stadyumu: Berlin Olimpiyat Stadı
-I. Dünya Savaşı’nın ardından kaybettiklerini geri kazanma için hararetli bir uğraşın içindeki Almanya Hitler’i iktidara taşımış, hızlı ve güçlü adımlarla yeni bir savaş makinesi inşa etmeye başlamıştı. Bu hengame içinde Almanlar’ı kuşatan faşizmin II. Dünya Savaşı öncesi en büyük gövde gösterisi 1916’da Berlin’de yapılması savaş nedeniyle 1936 yılına ertelenen olimpiyatlar oldu. “Üstün ırkın” tüm insanlığa kanıtlaması gerekenler açısından çok büyük önem taşıyan olimpiyat oyunları Naziler için hüsranla sonuçlandı. Jesse Owens isimli siyah atlet çıplak ayakla rekorlar kırarak madalyaya uzanırken ırkçıların aşağılık ırk saydıkları siyahların bu zaferi tüm Nazi propagandasını alaşağı ederken, bazı Alman atletlerin rakiplerine yani Nazi Almanya’sının düşmanlarına karşı takındığı sportmen tavır “ari ırkın” yüceliği masalı tüm dünya karşısında çökmesine yol açtı
-olimpiyatların üzerine sinen şovenizm örtüsüne en sert ve en açık tepki 1968 Meksiko Olimpiyatları’nda iki siyah atletin olimpiyat tarihine geçecek gösterisi oldu. 200 metre yarışında rekor kırarak altın madalya alan Tommie Smith ve aynı yarışta 3. olarak bronz madalya alan John Carlos madalya töreninde siyah eldivenli ellerini yumruk şeklinde havaya kaldırarak adına yarıştığı ABD’deki ırk ayrımcılığını protesto ettiler. Özgürlük savaşçısı ABD ise, bu harekete karşı iki atleti de milli takımdan uzaklaştırdı.
-Olimpiyatların tarihinin MÖ XIV. yüzyılda Yunanistan’ın Olympia yöresinde başladığı tahmin edilmektedir. Ancak eldeki somut verilere göre MÖ 776 yılından itibaren oyunların tarihi kesin olarak tutulmaya başlanmıştır. Oyunlar 12 yüzyıl boyunca hiç ara verilmeden, her dört yılda bir yapıldı. Bir süre Yunan yarımadasının, daha sonraları da Yunanistan’ı ele geçiren Romalılar yoluyla tüm Roma İmparatorluğu’nun katılması ile devam etti. Yüzyıllarca savaşların bile kesilmesine yol açan olimpiyatların gidişatına son veren ise dinsel gericilik oldu. Hristiyanlık Roma İmparatorluğu’nun resmi dini olunca oyunların din dışı ve Hristiyan etkisine karşı bir durum olduğu düşünülmeye başladı. 393 yılında İmparator Theodosius bin yılı aşkın tarihi olan oyunları kaldırdı.
-Antik şekli Eski Yunan'da yapılan olimpiyatlar Fransız soylusu Pierre Frèdy, Baron de Coubertin tarafından 19. yüzyıl'ın sonlarında modernize edilmiştir.
-Olimpiyatların ilkeleri de daha başlangıçta şöyle belirlendi:

* Olimpiyatlar, eskiden olduğu gibi, her dört yılda bir yapılacak.

* Olimpiyatlar, Klasik Yunan’da olduğunun aksine, tüm dünya sporcularına açık olacak ve yarışma programı, günün sporlarını içerecek.

* Yarışmalarda sadece büyükler yer alacak.

* Amatörlük kuralları, kesinlikle uygulanacak.

* Olimpiyat organizasyonu “gezici” olacak ve her olimpiyat başka bir ülkede yapılacak.
- Özünde kardeşlik, barış gibi vurgular taşıyan olimpiyat organizasyonları hiçbir zaman kendini yaratan nesnel gerçeklerin ötesinde anlamlar taşımadı. Örneğin olimpiyatlar ilk başladığında köleler oyunlara kat’i olarak katılmazken katılımcılar asil “Yunan kanından” olmak şartı ile karşı karşıyaydı. Bunun dışında kadınların bırakın oyunlara katılmasını izlemeleri bile yasaktı.

peki ya bugün bildiğimiz en organize insan etkinliği denilen olimpiyatlar kimin elinde ve kime hizmet ediyor.onlarca çok uluslu şirketin ,devletlerin oyunlara bu kadar yüklü paralar yatırmaları neden.futboldan atletizme her alanı kullanarak aslında şekil verdikleri bizler değil miyiz.her birimiz her an t.v de bilboardlaarda yediğimiz içtiğimiz giydiğimiz herşeyde an be an şekillendirilmiyor muyuz.artık var olmak bile tek başına sisteme hizmet etmiyor mu.............
SONUÇ
işte burası size ait yalnızca size....belki de söyleyecek ekleyecek pek çok sözümüz var.........

31 Ocak 2010 Pazar

nasıl yaşamalı

onca yılın ardından aynaya baktığında alnında hiç kırışıklık yoksa,uzun şehirler arası bir yolculuk yaparken gecenin ortasında herkes uyuduğunda sen hala uyanıksan alnını cama dayayıo dışarıdaki yağmuru izlediğinde seni hüzünlendiren bir anın bile yoksa sen aslında yoksun sen aslında hiç olmamışsın sen hiç yaşamamışsın demektir.

26 Ocak 2010 Salı

birileri bizi...........

sevgili okur.bu sayfalarda sana vaat edilen her gün tüm dünya tarafından söylenen herhangi bir yalandan daha azı yada çoğu değil.nasılsa artık hiçbirimizin kendine özgün bir yanı yok.hepimiz sunulan karşısında eğilip ona hizmet ediyoruz.pazardaki fiyatlarımız dışında birbirimizden tek farkımız sunulanın karşısında kimimiz farkında olmadan boyun eğip hizmet ediyoruz,kimimiz farkında olarak.

20 Ocak 2010 Çarşamba

yıldırım türker

Kardeşimizi vurdular. Gözümüzün önünde vurdular.
Hayatı olmayan çocuklara vurdurdular onu. Gözlerinin içine şöyle bir an bakabilseydi, onları o benzersiz varlığıyla bir kucaklayabilseydi, kurtarabilirdi o çocukları.
Hrant, katillerini kurtarabilirdi.
Ama onu katledenler; o çocukları en aç yanlarından kıstırıp onu öldürmeye yollayanlar, bunu biliyorlardı işte. Galiba en çok bunu biliyorlardı.
Hrant'ın gücünü.
Hrant gücünü, onun ölümünü isteyenlerin, onu en salyalı dilleriyle hedef gösterenlerin bildiği hiçbir şeyden almıyordu. Parası yoktu. Emrine koşuşturan adamları yoktu. Küçük hesapların buzlu sularında kulaç atmışlığı yoktu. Muktedirlerle mutlu ilişkileri yoktu.
Kürsüsü, postu, makamı, unvanı yoktu.
O, gücünü yetimhanede geçen çocukluğundan alıyordu.
Ermeni oluşundan alıyordu.
Kalkansızlığından alıyordu.
Kolay incinebilir oluşundan alıyordu.
İnsana olan o ışıltılı inancından alıyordu.
Sınırsız ve koşulsuz sevgisinden alıyordu.
Dünyayla aşık dalaşına girmekten çekinmeyişinden alıyordu.
Çocuklara has katıksız cesaretinden alıyordu.
Delik pabuçlarından alıyordu.
Onu öldürenlerin bilmediği şeyi gördük, vurulduğu gün. Bizim de bilmediğimiz şeyi gördük o gün. Hrant'ın ne kadar çok insanın kalbine dokunmuş olduğunu, yüz binlerce insanın onun ölüm haberiyle bir çığ gibi uğuldayarak meydanları dolduracağını bilemezdik.
Hrant, ölümüyle de sevenlerine olağanüstü bir umut armağan etti.
"Hepimiz Ermeniyiz" diye haykıran yüz binlerce insan, ona sıkılan kurşunun kendilerine de değdiğini biliyordu. Bu topraklarda 'Ermeniyiz' diye meydanlara çıkmanın dünyanın en tehlikeli eylemi olduğunu bir
an olsun düşünmeden, o anın acısı ve isyanıyla durduruverdik dünyayı. Şaşkınlıkla baktık kendimize. O zamana dek tanımadığımız yoğunlukta
bir gururla bir arada durduk, birlikte eyledik.
Bir yılı devirdik. "Hepimiz Ermeniyiz" savsözünü savunarak, kardeşlerimize; en kıyıda sessizce duran, en büyük tehdit altında yaşayan kardeşlerimize sahip çıkacağımızı, gerekirse varlığımızı onlara kalkan edeceğimizi ilan etmiş olduk. Onun ölümünde şöyle ya da böyle payı olanlar bizi kınadı. Derdimizi anlamazdan geldi.
Şimdi, adaletin işlemediği bu kuytuda toplanmışız.
Bu kuytu, bizim memleketimiz.
Buraya ille de vatan diyeceksek, bizim sahip çıkmamız gerekiyor adaletin işleyişine.
Onlar, gönülsüz. Adaletin başını bekleyenlerin adaletten anladığı, örtbas etmek. Gölgelemek. Hakikati inkâr etmek. Bizim, Hrant'ı asla unutmayacak olanların, adalete sahip çıkmamız gerek.
Ve Rakel'in dediği gibi, adalet cesaret ister.
Bugün, Hrant'ın katillerinin yargılandığı davada olacağız.
Çünkü biz, bu davada tarafız.
Dink ailesinin avukatı ve "Anneannem"in yazarı Fethiye
Çetin neden orada olmamız gerektiğini çok güzel dile getiriyor: "Bu dava aslında hepimizi ilgilendiriyor. Bu dava, bu ülkede yaşayan tek tek bireylerin, bu sadece azınlıkların, gazetecilerin, aydınların ya da kendini bir yerde konumlayan kişilerin değil hepimizin davası. Türkiye'de şu ana kadar pek çok siyasi cinayet davası görüldü. Abdi İpekçi'ler,
Uğur Mumcu'lar, Ahmet Taner Kışlalı'lar öldürüldü. Ama bunların hepsinin faili meçhul kaldı. Oysa hepimiz biliyorduk ki aslında sorumlular bir yerlerdeydi, ve onları çok da göremiyorduk. İlk defa, bu dava ile elimize bir olanak geçti. Bu dava ile ilk defa devlet içinde yuvalanmış birtakım çetelerin görünür hale gelmesi sağlandı. Davayı takip eden kamuoyu da, Hrant'ın dostları, gazeteci ve avukat arkadaşları da, bir biçimde bazı şeyleri görünür kılmayı başardı.
Bu nedenle durdurulamayacağı düşünülen birtakım insanlar şu anda gözaltında. Bunu bu dava başardı. Demek ki bu dava, adalet duygumuzu tatmin için çok önemli bir milat olacak. Hukukun, elinde şiddet ve güç bulunan kişilerin hâkimiyetinden kurtarılması için, bu dava
hepimiz için gerekli. Hepimiz, kendimizi evimiz veya işyerimizde otururken, o hukuk güvenliği içinde hissetmeliyiz. Bu davanın sonucu bize bunu sağlayabilmesi adına çok önemli."
Hrant'ı Türklük dünyasına hedef gösterme konusunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmamış olan derin milliyetçilerden Veli Küçük, Sevgi Erenerol, Kemal Kerinçsiz ve Oktay Yıldırım, Ergenekon davasından tutuklandı. Yani işlerine son verildi. Devletin çeşitli kademelerinde sürdürüldüğünü tahmin etmesi hiç de zor olmayan pazarlıklar sonucu bu namlı milli karakterlerin ipi çekildi. Gerisinin de gelmesi için daha ısrarcı, karartılan delillerin
ve yok sayılan bağlantıların açığa çıkarılması konusunda daha inatçı olmalıyız.
Alperenler'den Emniyet'e, odasında Hrant'ı tehdit ettiren vali yardımcısından Jandarma'ya kadar bu ölümün arkasındaki örgütlenmenin bütün
aktörlerinin ortaya çıkarılabilmesi için bu davanın peşini bırakmayacağız.
O çok korktukları Hrant'ın adı, Türkiye'ye milat olsun diye.
Hrant'ı korumayı beceremedik. Onu vahşilere kaptırdık. Onun hayatı nasıl hepimizin hayatını değerli kılmaya yardımcı olduysa, ölümü de hayatımızın uzun, kanlı ve aşikâr muammasını çözsün.
Hrant adına orada olalım.
Hayat adına. Bugün.

neden

Başımın üstünde beyaz tavan arası sarı aydınlatma.Deri koltuk sardı köşe bucağımı.Uzanmış hüzün kokluyorum.Başucumda bir kadın, ayak ayak üstünde elinde defter kalem .Artık iyileşmek istiyorum yada bu hastalık ile varım.
Sonunda kapadım gözlerimi başladım anlatmaya.........